Başlığımızın Futbolla ne alakası var diyecek olan
okuyucularımız için öncelikle
‘sabır en büyük erdemdir’ diyorum. Morgan Freeman’lı, Brad Pitt’li ve ince sarışın Gwyneth Paltrow’lu ‘Seven’ filminde filmin adında da olduğu gibi yedi ölümcül günah ‘superbia’ yani kibir, ‘avaritia’ yani açgözlülük, ‘luxuria’ yani herkesin anlayacağı gibi Lüküs Hayat’ şarkısında da olduğu gibi şehvet düşkünlüğü, ‘invidia’ yani kıskançlık, ‘gula’ yani oburluk, ‘ira’ yani öfke, kızgınlık ve ‘acedia’ yani tembellik olarak adlandırılırken; bu günahların karşısına erdemler yazılacak olsa ilk sıraya ben ‘sabır’ erdemini koyardım. Başlığımızı şimdi siz sayın okuyucunun genel kültürüne de ufak bir katkı yaparak izninizle futbola bağlayalımJ
‘sabır en büyük erdemdir’ diyorum. Morgan Freeman’lı, Brad Pitt’li ve ince sarışın Gwyneth Paltrow’lu ‘Seven’ filminde filmin adında da olduğu gibi yedi ölümcül günah ‘superbia’ yani kibir, ‘avaritia’ yani açgözlülük, ‘luxuria’ yani herkesin anlayacağı gibi Lüküs Hayat’ şarkısında da olduğu gibi şehvet düşkünlüğü, ‘invidia’ yani kıskançlık, ‘gula’ yani oburluk, ‘ira’ yani öfke, kızgınlık ve ‘acedia’ yani tembellik olarak adlandırılırken; bu günahların karşısına erdemler yazılacak olsa ilk sıraya ben ‘sabır’ erdemini koyardım. Başlığımızı şimdi siz sayın okuyucunun genel kültürüne de ufak bir katkı yaparak izninizle futbola bağlayalımJ
Genç, ünlü Yönetmen yeni çekeceği filmi için hayal dünyası
geniş, alımlı bir kadın oyuncu aramaktadır. Gazeteye verilen ilan sonucunda
yüzlerce kişi o gün yapılacak olan mülakat için kapının dışında sıra olmuştur.
Yönetmen ise tek tek görüştüğü adaylardan dolayı giderek daha sıkılmakta ve bu
işin bir an önce son bulması için dua etmektedir. O sırada aday seçme odasına
Emille adlı bir bayan gelir. Yönetmen alımlı genç bayan ile klasik görüşmesini
yaparken, daha önceki sıkıntılarından da yola çıkarak değişik bir şey yapmaya
karar verir ve aniden genç bayana arkasında duran çantasını alarak içini
boşaltmasını ister. Genç kadın çantadan ilk olarak kırmızı bir elma çıkartır. ‘
Sabah evden çıkarken mahallede bulunan manav hediye etti, sanırım çok açıkgözlü
olarak manavdaki meyvelere bakmışım der.’ Sırada genç bayanın makyaj
malzemeleri vardır. Makyaja çok önem vermediğini anlattıktan sonra bir kitap
çıkar çantadan. Emille bunun son okuduğu kitap olduğunu, henüz kitabın başında
olduğunu anlatır ve kitaptaki erkek kahramanın dalavereliklerinden bahseder. Çantadan
en son genç bayanın not defteri çıkar. Yönetmen okumasını isteyince, genç bayan
duygusal dünyasını yansıtan kelimeleri dudaklarından tereddütsüz bir biçimde çıkarır.
Yönetmen başka bir şey yok mu deyince kız çantayı karıştırır ve gizli bölmeden
2 adet fotoğraf çıkarır. Fotoğrafların birinde genç bir adam uyumaktadır. Genç
bayan adamın sevgilisi olduğunu, fotoğraf çektirmeyi hiç sevmediğini, o yüzden
sadece uyurken fotoğrafını çekebildiğini biraz da dudaklarını sıkarak, utanarak
anlatır. İkinci fotoğrafta ise genç bir bayan vardır. Emille fotoğraftaki
bayanın annesi olduğunu, annesinin gençlik fotoğrafını sakladığını, bu
fotoğrafta annesinin şimdiki halinden daha umutlu ve mutlu olduğunu söyler.
Yönetmen sessizce ayağa kalkar, genç bayanı uğurlar, kapıdan çıkarken de genç
bayana dönerek, ‘ Emille, arkadaşlar seni arayacak, der.’ Açılan kapıdan
dışarıdaki kalabalığı gören Yönetmenin yüzü iyice asılmıştır artık, hafiften
ağrımakta olan başını sıvazlarken, kapıdan elinde kahve ile asistanı girer.
Kahveyi görünce gülümseyen Yönetmen, aday odasında elinde kahvesi ile
gezinirken, sandalyede durmakta olan çantaya ilişir gözleri. Kırmızı çanta az
önce odadan ayrılan Emille’e aittir, hemen asistanına döner, ‘Çabuk, kapıdan az
önce çıkan kızı yakalayın, çantası burada kalmış der.’ Asistan şaşkın bir
şekilde Yönetmene bakar ve ‘Ama o çanta benim der.’ Yönetmen o anda kahvesini
düşürür ve ok gibi kapıdan fırlar, aradığı kadın oyuncuyu bulmuştur.
Hikâyemizi ben ‘Satış – Pazarlama Yöntemleri’ adlı kitapta
okumuş ve çok beğenmiştim, ancak yazının orijinalini üstat Can Dündar 2004
yılında bir gazete yazısında yayımlamıştır.
2003 yılında yani 100. yılda gelen Şampiyonluğun ardından,
Beşiktaş takımı 2004 yılına bomba gibi bir giriş yapar. Ligde oynanan ilk 17
maçta 13 galibiyet 4 beraberlikten ve alınan rekor 43 puandan daha çok, oynanan
futbol tüm taraftarı mest etmektedir. Daha cabası, takım Şampiyonlar liginde
gruptaki son maçını kaybetse bile diğer maçtan gelecek skorla 2. tura çıkma
şansına sahiptir. Yazar bu durumda iken kendi kariyeri için Amerika yollarına
düşer. Arada gelir gider ülkesine, her geldiğinde evine gitmeden bile önce
İnönü stadına uğrar, ancak bıraktığı takımdan iz kalmamıştır geride. Temelli
dönmeye karar verdiğinde ise ülkesine, tarih yaprakları 2007 sonunu işaret
etmektedir. 4 yıldır savrulan takım Ertuğrul Sağlam ile düzelme işaretleri
vermektedir, ancak hala eksik olan yerler vardır, bu ortadadır. O eksiklik, bir
Ukrayna deplasmanında sona erecektir. O zamanlar basit bir Ukrayna köy takımı
denen Metalist Kharkiv, daha sonra Türk futbolseverleri tarafından iyi
tanınacaktır, hele ki daha sonraları Trabzon forması giyecek olan Jaja 40
metreden bizim kaleyi vurunca ve maç sonrası elenen takımın teknik hocası ‘
Hayat devam ediyor’ deyince değişiklik kaçınılmaz hale gelmiştir.
2008 – 2009 sezonunun 7. haftası öncesinde hafta içi gelir
Büyük Mustafa tuttuğu takımın başına. Kabul edilmeyecektir en başlarda
taraftarlar tarafından, özellikle de ezeli rakiplerde kazanmış olduğu
şampiyonluklar nedeni ile. İlginç bir taktik yaratır önceleri Mustafa, hele ki
sezon ortasında 6. sırada kalan Beşiktaş eleştiri oklarının hedefi haline
gelince, o bilindik yumruğunu vurur Mustafa, ‘ 26. haftada görüşeceğiz der.’ Beşiktaş
o haftaya lider girecek ve sezon sonunda kimselerin beklemediği bir şekilde
ligi 6 yıl sonra şampiyon olarak kapatacak, arada bir de ‘klasik Fenerbahçe
galibiyeti’ ile ‘Güzel İzmir’de’ Türkiye Kupası’na da uzanacak ve çifte
apoletle sezonu sonlandıracaktır. Büyük Mustafa, Türkiye Futbol Ligi rekor
kitaplarına 3 büyük takımı da şampiyon yapan tek Hoca olarak geçecek ve
Beşiktaş’ın başında çifte Şampiyonluk yaşayan tek Türk Hoca etiketini de
alacaktır.
Büyük Mustafa, bunu nasıl mı yapacaktır? Beşiktaş takımı,
sıkıcı geçen sezonların ardından, mavi gözlü bir dev aramaktadır. Hayal gücü
geniş, inanan, inandıran bir lider gerekmektedir takıma. O sırada kapıdan
içeri, mütevazı ama güçlü bir kişilik girer. Ona bir ‘çanta’ verirler, içi
doludur çantanın, hem de içinde hiç bilmediği objeler vardır. Çantayı alır
lider adam, içinden çıkardığı her objeyi baştan yaratır. Çek bir stoper
çıkartır, ona sadece savunma değil, hücumda da gol aramayı öğretir,
Gaziantep’ten gelen Toraman adlı stoperden sağ bek ve gerektiğinde ön libero
yaratır, yılların istikrarı deli İbrahim’den bir kaptan çıkarır, Ekrem’e
futbolu öğretir, orta sahasında Ernst ve Cisse’den harika bir ikili yaratır,
Tello’dan gerektiğinde 10 numara çıkarır, yıllanmış şarap misali Şimşek gibi
bir Yusuf yaratır, Arjantinli Delgado ile tango yapar, Bobo ve Holosko’dan da
birer golcü yaratır. Sonra da o çantayı bırakır ve gider Büyük Mustafa.
Genç Emille ile Büyük Mustafa’nın yolları benzer bir
hikâyede birleşir aslında. Hiç bilmedikleri bir dünyadan kaçmazlar, tam tersine
müthiş ön görüleri ve hayal güçleri ile pes etmeden mücadele ederek, hakları
ile kazanır her ikisi de.
Bugün Holosko’dan ‘cacık’ olmaz diye onu göndermeye
çalışanlara küpe olsun Büyük Mustafa, onu nasıl kullanacağınızı sizlere birkaç
sene önce aynı sahalarda gösteren mavi gözlü, doğuştan Beşiktaşlı, mütevazı, bu
ülkede benzerlerinin ve kendisinin değeri zor anlaşılacak olan, zeki,
anlayışlı, esprili, hoş görülü lider, yolun açık olsun.
İran’ın Persepolis takımı ile anlaşan Çeşmeli hocam,
uzaklarda olsan da kalbimiz hep seninle olacak, başarılarının sonsuz olması
dileklerimle,
Kalın Sağlıcakla,
27 Aralık 2011